O’nu andım, O’nu andım, O’nu andım.
O’nda kendimi anımsamak için.
O’nu anılarında aradım,
Evinde, yurdunda, dokunduğu
her şeyde hep O’nu aradım.
O’nda kendimi bulmak için .
O’nu çağırdım; “Ey!.. sevgili”
“Ey!.. sevgili”
“Ey!.. sevgili”
Ruhumun diliyle sessiz ve sözsüz bağırdım,
O’nda kendimi işitmek için...
Ne geldiyse dilime hepsinde O’nu söyledim,
Her harfde
Her sözde
Her cümlede
Her satırda
Her sayfada kitapta
Ve tüm hayatta O’nu…
Sadece O’nu anlattım.
O’nda kendimi dillendirmek için.
Şiirlerimde; “kader yardım etti”
yazdım ve şükrettim
“Kader mahkûm etti”
yazdım ve feryâd ettim.
Şarkılarımda; “Bulutlar ağladı, çiçekler güldü.
Güneş söndü, dolunaylar doğdu.
Yıldızlar küme küme eteklerimize döküldü”
notalarını çaldım.
O’nda kendimi bestelemek için.
Soğuk fırtınalar koptu kuzeyden.
Ilık rüzgârlar esti güneyden.
Şimşekler parladı, gökler gürledi.
Çöl yağmurları gündüzü geceye çevirince
Seslendim kendime;
“Ey yolcu!.. Hicret yoluna!
Hicret yoluna!”
Yön verdim gidişime
O’nda kendi yönümü çizmek için.
Çoraklardan verimli topraklara göç eden çobanlar,
Hayallerden gerçeğe kaçan dostlar,
Salınarak yürüyen zarif kadınlar,
Aşklarına koşan alyanaklı kızlar,
Ya da benzer şeyler duyarsanız bende.
Nice sırlar, nice nurlar vardır
sözlerimin mahzenlerinde.
Ve taşınırım kelimelerin çukurundan
Göklere giden kervanlarla
O’nda kendi zirveme çıkmak için.
Şiirimi işiten bilge ve bilgin dost...
Dizelerimin zâhirine bakma.
Yüceyi duy, Yücelerin yücesini işit!..
O’nda “yok olmuş”Muhyiddîn İbnül Arâb’ım ben.
Varlığımı yazdım O’nda kendimi okumak için.
Muhyiddîn İbnül Arabî