27 Aralık 2016 Salı

Yunus Emre Der Ki....



Erenlerin sohbeti, ele giresi değil.
Sohbete kavuşanlar, mahrum kalâsı değil.

Gezmek gerek her yeri, bulmak için, bir eri,
Sarraf tanır cevheri, herkes bilesi değil.

Bir pınarın yanına, kapalı testi kona,
Kırk yıl orada dura, kendi dolâsı değil.

Sohbetle parlar iman, talip kazanır irfan.
İnsanı arif yapan, fesi, hırkası değil.

Önce doğru iman et, haramdan el etek çek
Ruha gıdadır sohbet, badem helvası değil! 

Yunus Emre

Selam ve dua ile...

17 Aralık 2016 Cumartesi

Ağıt...


Göz gamın ne olduğunu bilseydi,
gökyüzü bu ayrılığı çekseydi,
padişah bu acıyı duysaydı;
göz, gece demez gündüz demez ağlardı,
gökler, yıldızlara, güneşle, ayla
gece demez gündüz demez ağlardı.
padişah bakardı ününe,
tacına, tahtına, tolgasına, kemerine,
gece demez gündüz demez ağlardı.

Gül bahçesi güzün geleceğini duysaydı,
uçan kuş avlanacağını bilseydi,
gerdek gecesi bu özlemi görseydi;
gül bahçesi hem güle hem dala ağlardı,
uçan kuş uçmaktan vazgeçer ağlardı,
gerdek gecesi öpüşmeye, sarılmaya ağlardı.

Zaloğlu bu zülmü görseydi,
ecel bu çığlığı duysaydı,
cellâdın yüreği olsaydı;
Zaloğlu savaşa, yiğitliğe ağlardı,
ecel bakardı kendine ağlardı,
cellât, yüreği taş olsa, ağlardı.

Kumru, başına geleceği duysaydı,
tabut, içine gireni bilseydi,
hayvanlarda bir parça akıl olsaydı;
kumru selviden ayrılır ağlardı,
tabut omuzda giderken ağlardı
öküzler, beygirler, kediler ağlardı.

Ölüm acılarını gördü tatlı can,
koyuldu işte böyle ağlamaya.
Olanlar oldu, gitti dostum benim.
şu dünya bir altüst olsa, ağlasa yeri var.
öylesine topraklar altında kalmışım.

Mevlana Celaleddin Rumi

7 Aralık 2016 Çarşamba

Hiç Kimse Sevdama Senin Kadar Yakışmadı...




BEN SENİ SEVDİM
Ben senin en çok sesini sevdim,
Buğulu çoğu zaman,taze bir ekmek gibi
Önce aşka çağıran,sonra dinlendiren
Bana her zaman dost,her zaman sevgili
Ben senin en çok ellerini sevdim,
Bir pınar serinliğinde küçücük ve ak pak
Nice güzellikler gördüm yeryüzünde 
En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak
Ben senin en çok gözlerini sevdim 
Kâh çocukça mavi,kâh inadına yeşil
Aydınlıklar,esenlikler,mutluluklar 
Hiçbiri gözlerin kadar anlamlı değil
Ben senin en çok davranışlarını sevdim 
Güçsüze merhametini,zalime direnişini
Haksızlıklar,zorbalıklar karşısında
Vahşi ve mağrur bir dişi kaplan kesilişini 
Ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim 
Tüm çocuklara kanat geren anneliğini 
Nice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyada
Sensin herşeyin üstünde tutan sevdiğini
Ben senin en çok bana yansımanı sevdim
Bende yeniden doğmanı,benimle bütünleşmeni
Mertliğini,yalansızlığını,dupduruluğunu sevdim
Ben seni sevdim,ben seni sevdim,ben seni...
 Sen Sözcükleri Ölümsüz Kılansın...
Sen Umudun,Sen Aşkın, 
Sen Özlemin,Sen Hayatın Adısın... 
Şimdi İçimde Çoğalttığım Sesimle
Söylüyorum:
Hiç Kimse Sevdama
Senin Kadar Yakışmadı, 
Ve Sevdam Hiç Kimseyi
Senin Kadar Yaşatmadı....



Yusuf Aynalar...






Aynalar…
Yusuf aynalar…
Bir gece ruhumu bana gösterince, içine düştüm kendi sırrımın.
Yollar uzun,sorular bambaşkaydı içimde.
Bu sır,gittikçe yabancılaşmak sürgit yaşama .
Yüreğin buhurunda demlenmeliydi söz ,
 kulaktan kalbe akmalıydı mana,suretten sirete
uzanmalı her yol... Ve artık göze almak anlaşılmamayı,
yadırganmayı,çemberin
dışında kalmayı...

Oysa ne gam!...
Yürüdü kervanlar şahdamarımdan 
kılcaldamarlarıma doğru. 
Yusuf'a doğru...

İnsanlar başka başka Yusuf ,
kimisinin gözü ekmek ile aşta,
kimileri altın ile gümüşte  ,
kimileri  makam ile yarışta ,
kimisi al yeşil kumaşta.Onlara baktıkça sendeki güzelliğin
kıblesine yöneldim her yaşta.

Zaman eskitti toz pembe hayallerini Yusuf,
 yerine başkalarını koydu.
 Azaldılar köhne yalnızlıklarında,
kazandıkça kaybettiler Yusuf .
Onların yitiklerini topladım,
 gittiğim kentlerde,onların kör baktıklarına
 kalbimi çadır yaptım.
Saçlarını okşadım hayalleri yıkılmış kızların,
çocukların mahzun bakışını gülüşe
çevirmeyi sevdim,sahnede  trajik rolleri alıp üstüme, 
alkışları onlara bıraktım.
Ne namım vardır ne yadım dillerde;
ben bile unuttum kendimi kendi mahzenlerimde
tam on/yedi sene...!

Aynaları sildim Yusuf,
elimde gömleğinden bir parça,aynalar sildim...
En eski fakat, eskimeyen güzelliğini anlayayım  böylece.
Görmek yetmez ,bilmek yetmez .
Anlamak için göz yetmez,söz yetmez.

Aynalar sende Yusuf,yorgun yüz bizde…
Seni göstermeyen aynaları kırmadan,nasıl ulaşabilir
insan salt güzelliğe?

Senin güzelliğin her göze ayan değil,
güzelliğini her nazar görücü değil.
Seni pazarda satan görseydi güzelliğini ...
Görseydi...
Ama hayır ,göremedi.
Çağlar berisinden bakıyorum sana Yusuf,
devasa aynaların odaları süslediği
çağlardan.Makyajsız bakılamayan aynaların çağından.
Işıklar karartılmadan
bakılamayan aynalardan dem vuruyorum .
Günahın esmerleştirdiği yüzlerin
hınçla kırdığı aynalardan..
Kimsenini kimseye ayna hediye etmediği 
çağlardan sesleniyorum sana...
Sen ki bir dağsın gönül burcumda ,
ben dağın ayak ucunda.Sen bulutlarla
hemdem olmuşsun Yusuf.
Vakarlı bir dağın zirvelerine bakan bir taş parçasının
azmi bendeki…

Oysa seni anlamak Yusuf çileyi göze almaktır,
hani herkesin kaçtığı çöle koşa koşa
varmaktır.Ne garip değil mi Yusuf,
 mutluluğun yollarını ararken çağdaşlarım,
ben yola düşmüş hüzünleri kolluyorum.

Göz başka Yusuf ,
Gözler var başka dil başka, söz başka…
Ben aynalara bakıyorum.
Can aynamda seni arıyorum, bulsam keşke...

Züleyha başka görüyor,
Mısır azizi başka,
Yusuf bir ayna!
Her şeyi sadece Yakub biliyor!
Sır başka…

Seni göstermeyen aynalar kırılsın Yusuf.
Suretinin düşmediği aynalar nedir ki
karanlıktan başka?Sen miladı olmayan bir güzelliksin Yusuf
miadı dolmayan bir güzelliksin.
Değil mi ki yüzyıllardır güzelliğini
 şerh ediyor şairler,yüzyıllardır
anlatıla anlatıla bitmeyen bu güzellik ;
ne olabilir ki  aynadaki sırdan başka...!

    


3 Aralık 2016 Cumartesi

Engelli Olmak Neye Engel?




Günlük yaşantımızda engelli bireyleri
çoğumuz görmüşsünüzdür. 
Kimi zaman elindeki beyaz bastonuyla yürüyenleri 
kimi zaman söylemek istediği şeyleri
işaretle anlatmaya çalışanları 
kimi zamanda tekerlekli sandalye ile 
karşısına çıkan engeli aşmaya çalışan engelli 
bireyleri hep görmüşsünüzdür. 
Hayatta bazı bireyler engelli olarak 
dünyaya gelmekte bazıları da 
sonradan engelli olmaktadırlar. 
her ne şekilde olursa olsun bir bireyin 
engelli olarak yaşamını sürdürebilmesini çok zordur. 
Empati yaparak engelli bireyin
ne sıkıntılar çektiğini anlamak zor değildir oysa! 

Engelli olmak... 
Gerçekten engelli olmak nasıl oluyor? 
Engelli kelimesindeki engel ne demek? 
Neye engel? 
Yaşamaya,sevmeye,hissetmeye? 
Neye,hangisine engel engelli olmak? 
Eli ya da ayağı yok diye, 
göremiyor ya da duyamıyor diye 
insanın engeli mi oluyor? 
Çünkü el,ayak insanı engelsiz yapmaz, 
yetmez elimiz, ayağımız, gözümüz engelsiz olmaya. 
Bir konudaki eksiklik o eksikliğe maruz
kalan için bir imtihan olduğu gibi, 
maruz kalmayanlar için de bir yükümlülüktür. 
Engelli olmak… 
Hani o kelimedeki engele neden olan şey 
insanın ne sevmesine engel 
ne yaşamasına engel 
ne de insan gibi hissetmesine engel. 
Bu kelimeyle oluşturulan gruba giren çoğu 
ENGELLİ ENGELSİZLERDEN
DAHA ÇOK ENGELSİZ. 

Engelli diye bir kavram koyarak, 
onları bu katagoriye sokarak biz engel koyuyoruz. 
Engelli grubu oluşturmak ne kadar
engelsiz bir anlayış sanki? 
Evet bazı durumlarda
ihtiyaç duyuyoruz başka insanlara. 
Ama yardım ederken bize ihtiyaç duyan 
insanlara eğer içimizde en ufak
bir acıma duygusu varsa 
işte o zaman engel oluyoruz biz
bize ihtiyaç duyanlara. 
Acıdığımız için, yardım etme zorunluluğu
hissettiğimiz için 
vicdanımızı biraz olsun rahatlatmak için 
yardım edeceksek insanlara 
boşverelim yardımımız bize kalsın. 
Çünkü acıma duygusu
hiç de adil bir duygu değil, 
saklayamaz ki insan o duyguyu 
bakışlarıyla bile ele verir, 
ben senin şimdi yanındayım 
çünkü sana acıyorum der gözler bağıra bağıra. 
Acımak olmasın yardımına neden, 
sevmek olsun. 

Herkesin başına gelebilecek birşey değil mi bu? 
niye acıyorsun niye farklılaştırıyorsun ki insanları?
Öyle bakışlar gördüm ki ben o 
engelli dediğimiz gruptaki 
engelsiz insanlara 
yardımın yerin dibine girsin dedim içimden 
ama çığlık çığlığa. 
Ama yürekleri o kadar geniş insanlar var ki 
engelli engelsizler arasında... 
Her şeye o bakışlara rağmen sevgi dolu
yaşama sevinci dolu içleri. 
Sese hasret olup insanların sesi olabilenler var, 
ışık görmeden ışık olanlar 
etrafı aydınlatabilenler var 
bacağı olmadan koşarak yaşayanlar var, 
eli olmadan hayatın bir
ucundan sımsıkı tutabilenler var.
işte onlar ENGELSİZLER. 

Biz çoğu zaman sizden daha çok engelliyiz. 
Sizden engelsiz yaşamayı
öğrenmesi gereken insanlar var. 
İnsan insani duygularını 
kaybedince engelli olur. 
İnsan istediği şeyi zorla, 
belki de karşıdakinin
canına kastedince engelli olur. 
İnsan engellilerin acziyetlerini 
"edepsizce" kullanırsa engelli olur. 
Hem engelli olup hem de engellileri 
acımasızca kullananlar, 
Engellilerin ve ailelerinin
yanında olduklarını söyleyip 
Onlardan maddi çıkar sağlayan ve 
suistimal edenler de 
ağır engelli olur nazarımda. 
Yaşamaya engelli, 
sevmeye engelli, 
mutluluğa engelli, 
insanlığa engelli... 

Engellilik yalnızca engellileri ve ailelerini değil,
toplumun tüm kesimlerini yakından ilgilendiren,
tanı koymaktan, iyileştirmeye, özel eğitimden rehabilitasyona, 
istihdamdan sosyal hizmetlere kadar
bütüncül bir anlayışla ele alınması gereken
toplumsal bir görevdir.
Engellilerin sosyal yaşantılarını kolaylaştıracak, 
umutlu olabilmelerini ve geleceğe
güvenle bakmalarını sağlayacak 
koşul ve olanakların oluşturulması 
çağdaş toplumların öncelikli görevidir. 
Ülkemiz sosyal devlet olmanın verdiği anlayışla
engelliler ve onların hakları konusunda
bir çok çalışma yaparak dünyaya örnek adımlar atmıştır. 

Canda engel olmaz.
Dünyada ölümden başkası yalan..
Engelli bir vatandaşımıza yaklaşırken 
“can aynı can”diyebilmek, 
engelli insanın canını 
engelsizinkinden farklı görmemek manevi bir şuurdur. 

Herkes bir engelli adayıdır… 
sözünün söylenmeyeceği 
günler diliyorum. 
Sevgilerimle…



1 Aralık 2016 Perşembe

Dilden kalbe yol vardır..


Konuşmasından anlaşılır insan ‘Güzel konuşmasından’ Kalpten kalbe yol vardır derler. Bunu biraz daha değiştirerek söylersek:

Dilden kalbe yol vardır...

Gönlü yumuşak insanların konuşmaları da yumuşak ve ılımlıdır. Onlar asla kalp kırmaz. Çünkü bir mihenk vardır gönülde; sözünü önce ölçer biçer sonra muhatabına sunar.
En öfkeli olduğumuz anlarda bile yüreğimizdeki karanlığı gündüz aydınlığına çevirir güzel bir söz.

Söz ola kese savaşı, Söz ola kestire başı
Söz ola ahulu aşı, yağ ile bal ede bir söz.


Katı kalpli insanlar ise, bu mihengi yitirmiştir.
Olur olmaz yerde kelâm eder, ya baş kırar, ya da göz çıkarır.
Bak bu hususta Hz. Ömer ne diyor:

"Ey Kâbe... Seni bin sefer yıksam yine yapabilirim. Ama kırık bir kalbi asla..."

İşte dost...
Tatlı dil ve acı dil arasındaki fark, cennet ile cehennem arasındaki fark gibidir.
Sen diline ister gül koy, istersen bal ve gönüllere cennet asa bir iklim ör.
İstersen kor koy, başkalarını alev alev yak.

Tercih senin..

Selam ve Duâ ile..
 
Free Flash Templates Riad In Fez Free joomla templates Agence Web Maroc Music Videos Online Free Website templates www.seodesign.us Free Wordpress Themes www.freethemes4all.com Free Blog Templates Last News Free CMS Templates Free CSS Templates Soccer Videos Online Free Wordpress Themes Free CSS Templates Dreamweaver